14042020

“Cinsel kimlik” ve “cinsiyet” kavramları birbirinden farklı kavramlardır. Bebeklerin, doğum itibariyle sahip oldukları fizyolojik özelliklerine göre kız veya erkek olarak tanımlandığı duruma “cinsiyet” diyoruz. Çocuklar ise, biraz büyüdüklerinde, kendilerini keşfettiklerinde, cinsiyetlerini kız veya erkek (veya her ikisi de) olarak ifade ettikleri zaman buna da cinsel kimlik diyoruz.

Çocuklar ortalama 2 yaşlarında, kendi cinsiyetlerini fark edecek döneme girmiş oluyorlar. 3 yaşındaki çoğu çocuk kendini kız veya erkek olarak tanımlar farkındalıkta oluyor. 4 yaşına geldiklerinde ise çoğu çocuk kendi cinsel kimliğini anlamaya başlamış oluyor. Bu dönemlerde çocuklar, ‘kızlar böyle yapar, etek giyer’  veya ‘erkekler böyle davranır, ağlamaz, araba ile oynar’ gibi algılarla cinsiyet rollerini kolayca ifade ediyorlar.

Çocuklar bu ayrımı yapmayı öğrendikleri zaman ait oldukları cinsiyetin rollerini öğrenmeye ve uygulamaya başlıyorlar. Mesela; bir kız çocuğu oyuncak bebeklerle oynamayı tercih ederken, erkek çocuk tamirat eşyaları, kamyonlar veya lego gibi oyuncaklarla oynamayı tercih edebiliyor. Ya da tam tersi de olabiliyor. Bu dönemde ebeveyn olarak çocuğunuza oyuncak seçerken neleri göz önünde bulundurmalısınız?

Oyuncaklar cinsiyetsizdir. Çocuğunuza her iki cinsiyetin de oynayabileceği oyuncaklardan almanız çeşitlilik, hayal dünyası, kendini ifade edebilmesi için önemlidir. Türk toplumunda malesef ‘erkekler ağlamaz, erkekler vurmalı kırmalı oyun oynar, erkek çocuk silahla oynar’ gibi bir inanış var. Yanlış olan, çocuğun her tür oyuncakla oynamaya ihtiyacı olduğunun göz ardı edilmesi ve cinsiyetçi rollerin çocuğa toplum/aile tarafından dayatmasıdır. Bir bebekle oynamak isteyen erkek çocuğunu ‘bu kız oyuncağı, sen kız mısın?’ diyerek eleştirmek sadece kafa karışıklığına neden olacaktır. Sonuçta, kendi de bir dönem bebek olmuştur ve belki oynayacağı oyunda bunu yansıtmak, bu konu ile ilgili bir şey ifade etmek istemektedir. Kamyon, tamirat, inşaat oyuncaklarıyla oynayan bi kız çocuğunu eleştirmek, çocuğun bir gün mühendis, mimar olabilme ihtimalini göz ardı etmek ve engel koymaktır. Mimarlık, mühendislik gibi erkek cinsiyetine mal olmuş bir çok meslek aslında sadece eğitim, yetenek ve zihinsel işlevi gerektiren daha çok beyin işlevleri kullanılarak yapılan mesleklerdir. Pekala kız çocuk da erkek çocuk da gerekli tüm şartları sağlayabilir. 

Oyuncak seçerken önemli olan, çocuğun bilişsel tüm ihtiyaçlarına hitap eden oyuncaklar seçilmesidir. Tabii ki çocuğun kendi tercihleri, ilgi alanları da göz önünde bulundurularak, el-göz koordinasyonunu, ince-kaba motor kas becerilerini, dil işlevlerini destekleyen oyuncaklar, oyunlar seçmek çocuğun duygusal-sosyal-bilişsel gelişimi için önemlidir.

Uzm. Psk. Gamze Selin Taşkeli

14042020


Çocuklarda inatlaşma her yaş döneminde görülür. Bağımsız birer birey olduklarının farkına varmaya başlamaları ve dünyayı keşfetme merakları bu inatlaşma sürecini tetikler.

Bu süreçte bir amacı vardır; sizin dediğinizin tersini yapmak. Ancak bu şekilde size kendisinin bağımsız bir birey olduğunu, kendi tercihlerini kendisinin yapabildiğini kanıtlayacaktır. Bu gibi kriz anlarında çocukla inatlaşmak, çocuğun bu hareket biçimini karakter parçası edinmesine sebep olabilir.

Çocukların inat dönemi için kesin yaş aralıkları verilemez. Çocuğun gelişimsel tablosuna göre farklılık gösterebilen bu dönem; bir buçuk - üç yaşları arası olabileceği gibi, iki - dört yaşları arasında da olabilir. Bazı çocuklar bu dönemi daha kısa sürede ve daha az şiddetli geçirirken, bazı çocuklarda bu, uzun süreli ve çok şiddetli olabilir.

Peki böyle zamanlarda çocuklara nasıl davranmalıyız?

Bu dönemde anne babalar anlayış göstermeli, çocuğun ayrışma mücadelesini kırmamalıdır.

Anne babanın tutarlı ve sabırlı olması, çocuğun bu dönemi daha rahat geçirmesine yardımcı olacaktır. Korkutmak, cezalandırmak, zıtlaşmak bu davranışların artmasına veya yerleşmesine yol açabilir.

Çocuğa hayır demeden önce dikkatlice düşünün, "gerçekten hayır mı?" buna karar verin. "Hayır" dediğinizde; bu, gerçekten "Hayır" olmalıdır. Eğer istediği, gerçekte ihtiyacı olan bir şeyse ve sağlanması da mümkün ise, çocuğu fazla üzmeden ihtiyacı yerine getirilmelidir.

Kesinlikle mümkün değilse, saldırgan olmayan ama kararlı bir ifadeyle: "Hayır" deyin. Ve nedenlerini anlayacağı ifadeler kullanarak açıklayın. Çünkü çocuk, neden engellendiğini bilmezse haksızlığa uğradığını düşünür.

"Evet" ya da "hayır"a tam olarak karar veremiyorsanız, çocuktan düşünme süresi isteyin. "Bilemiyorum, düşünmem lazım, biraz bekler misin? " diyerek tekrar düşünün.

Eğer düşünmeden söylediğiniz "Hayır"lar çocuğun inatçılık mücadelesi(küsmek, ağlamak, tepinmek ve avazının çıktığı kadar bağırmak) sonucunda "Evet" e dönüşürse, çocuk bunu mücadelesiyle kazandığını düşünecek ve bu eylem muhtemelen kronikleşecektir.

Kuralları belirlemede ve uygulamada uyum ve söz birliği içinde olun. Babanın kızdığı bir davranışı anne gülerek karşılar veya "Çocuğun üstüne gitme!" diyerek kalkarsa, çocuk neyin doğru neyin yanlış olduğunu öğrenemez.

Çocuğunuz inat döneminde sabrınızı ne kadar zorlarsa zorlasın, sevginizden mahrum bırakarak onu cezalandırmayın. "Böyle davranırsan artık seni sevmeyeceğim." tarzında tehditler kullanmayın. Her şeyden önce, anne-baba olarak bu olumsuz tutum ve inatlaşma döneminin geçici bir durum olduğunu ve her anne babanın bu süreçten geçtiğini unutmayın.


Uzm. Psk. Gamze Selin Taşkeli


14042020

Kardeş kıskançlıkları birden fazla çocuğu olan her ailede görülür. Çünkü hiç bir çocuk anne ve babasının ilgisini, sevgisini, zamanını bir başkası ile paylaşmayı tercih etmez.

Özellikle anne çocuk için dünyadaki en değerli varlıktır. Anne’nin sevgisini, ilgisini kaybetmek veya başkasıyla paylaşmak zorunda bırakılmak çocuk için kaygı verici olabilir. Bazı çocuklar kardeş istediklerini söyleyebilirler ancak onların istediği yalnızca bir oyun arkadaşıdır. Kardeşin ne demek olduğunu, getirilierini öngörecek olgunlukta değillerdir. Bu yüzden, başta istese de sonradan problemler baş göstermeye başlayabilir.

Doğal olarak, yeni doğanın fiziksel olarak tüm ihtiyaçlarını annesinin  gidermesine ihtiyacı olmasından dolayı ilk çocuğa ayrılan zaman, sevgi, emek azalır.Tüm ilginin ve sevginin tamamen kendi üzerinde olmasına alışkın olan çocuk, değişen bu yeni düzene alışmakta zorlanabilir.

Bu süreçte, ne yapılacağını, nası davranılacağını bilmekte fayda var. Yenidoğanın eve gelişinden hemen önce veya hemen sonra okula başlatmamakta, anneanneye/babaanneye yollamamakta fayda var. Çocuk kendini dışlanmış, uzaklaştırılmış hissedebilir. Zaten uyum sağlaması gereken önemli bir değişiklik var iken bir de alışık olduğu hayat düzenini değiştirmeniz çocuk için kaygı verici olabilir.

Yeni doğanın eve gelmesiye anne-babalar büyük çocuktan bir anda daha olgunca davranışlar beklemeye başlayabilir.Ama unutulmamalıdır ki, o da hala bir çocuktur ve bir anda büyümesi beklenemez. Büyük çocuğun her zaman yol gösterici, alttan almacı ve başarılı, uslu olması beklenir. Bu gibi beklentiler çocukta haksızlığa uğradığı hissini uyandırıp yeni doğana karşı kızgınlık hissedebilir. Ve bazen, bu gibi dönemlerde büyük çocuk daha önce yapmadığıı hareketleri yapmaya başlayabilir. İlgiyi tekrar üzerine toplayabilmek için bebek olmak gerektiğini düşünerek bebekleşebilir.  Alt ıslatma, parmak emme, kendi kendine yemek yiyememe, sürekli ağlama ile bir şeyler isteme gibi davranışlar görülebilir.

Bu tip anlarda, bak o senin kardeşin, abla/ağabey oldun sen artık onu sevmelisin korumalısın gibi ifadeler yerine gerçek duygularını ifade etmesine izin verin ‘sürekli ağladığı için bazen ben de yorulup kızabiliyorum, sana eskisi kadar zaman ayıramasam da seni az sevdiğimi düşünme, ben de kardeşim olduğunda aynı şeyleri hissetmiştim, seni anlayabiliyorum’ gibi cümlelerle cesaretlendirebilirsiniz.

Kendini hala özel, önemli hissetmesi bu süreç için çok faydalı olacaktır. Sen benim bir tanecik kızımsın/oğlumsun, iyi ki senin gibi bir kızım/oğlum var gibi ifadeleri sıkça kullanın. Büyük çocuk ağladığında ya da istemediğiniz bir şeyi yaptığında ‘küçük kardeşin, bebek bile senin gibi yapmıyor, sen beni çok üzüyorsun, bebek beni hiç üzmüyor’ gibi karşılaştırıcı ve kıskançlık hissini pekiştirici ifadeler kullanmaktan kaçının.

Yenidoğan’ın bakımı konusunda ufak tefek yardımlar istemeniz faydalı olabilirken fazlası çocukta bıkkınlık hissi yaratabilir. İstediği kadar yardımcı olmasına izin verin ve böyle anlarda ‘sen de böyleydin sonra büyüdün, o da senin gibi büyüyecek senin gibi oyunlar oynayabilecek’ diyebilirsiniz. Büyük çocuğun bebeklik fotoğraflarına beraber bakıp anımsayabilirsiniz.

Her ne kadar yenidoğan fiziksel anlamda size bağımlı olsa da, büyük çocuğun ruhen size ihtiyacı olduğunu unutmayın. Birbirlerine fiziksel zarar verme boyutuna gelmediği sürece aralarındaki kavgalarda taraf tutmamanız da yararlı olur. Ancak, ‘sen küçüksün, sen büyüksün’ gibi cümleler kullanmadan çözüm önerilerinde bulunabilirsiniz


Uzm. Psk. Gamze Selin Taşkeli

14042020

Çalışan ebeveynlerin akıllarındaki en büyük soru işaretlerinden biri de çocuğumla zaman geçirebiliyor muyum,        ona yeteri kadar zaman ayırabiliyor muyum, yetebiliyor muyum’dur.

Çocukların, anne babalarıyla vakit geçirmeye ve sağlıklı ilişkiler kurmaya ihtiyaçları vardır. Çocuklar anne babalarının kendi yarattıkları dünyaya katılmalarını beklerler. Ebeveynleriyle eğlenmek, etkinlikler yapmak ve oyunlar oynamak isterler. Çocuğu tanımanın, ihtiyaçlarını belirlemenin ve duygusal alışverişin en güzel yolu oyundur. Ancak, bir çok ebeveyn yoğun iş temposu yüzünden gereken zamanı ayıramadıklarından endişe ve şikayet eder.Bu durumda çocuğa ayırılına zamanın uzunluğu değil kalitesi önem kazanmaktadır.

Kaliteli zaman diye adlandırılan zaman diliminde çocuk ve ebeveyn/ebeveynler başbaşa olur ve çocuğa uygun oyunlar oynar. Gün içinde beraber geçirilecek en azından 20-30 dk’lık bir sure çocuk ve ebeveynler arasındaki iletişim, bağı kuvvetlendirecek, çocuğun ruhsal, bilişsel gelişimini destekleyecektir.

Burada diğer bir önemli nokta, ruhen ve bedenen gerçekten orada olmaktır. Yani, bir yandan çocukla ilgilenirken bir yandan cep telefonuyla ya da televizyon ile ilgilenmek yerine, herşeyi bir kenara bırakıp, telefonları sessize alıp tamamen çocuğun dünyasına girebilmektir.

Çocukla kaliteli zaman geçirebilmek için çocukların kapasitelerini ve yaş aralığına uygun gelişim aralığının gerekliliklerini, neleri yapıp neleri yapamadıklarını bilmek gerekir. Planlanan etkinlik çocuğun yaşına ve kapasitesine uygun olmalı, çocuğun ilgisini çekecek bir etkinlik olmalıdır. Çocuğun yaşına uygun olmayan ya da çocuğun oynamak istemediği bir etkinliği devam ettirmek, zorlamak duygusal zararlar verebilir.

Kaliteli zaman geçirirken, çocuğun doğru davranışları ve çabası takdir edilmelidir. Unutulmamalıdır ki, çocuğun en büyük öğrenme aracı oyundur. Sizin oyun sırasındaki davranışlarınız, söylediğiniz sözler, oyun gereğince uyduğunuz uymadığınız kurallar çocuğa gerçek hayatta da örnek olabilir. Oyun içerisinde çocuğun güzel sözlerle teşvik edilmesi kendisini mutlu hissetmesini sağlayacaktır. Bu yaşlarda oyun ya da kaliteli zaman etkinlikleri aracılığı ile kurulan iletişim modeli ileriki zamanlarda kuracağınız iletişimin temel taşlarından biri olacaktır. Bu sebeple, kaliteli zaman geçirmenin çocuğun gelişimi açısından önemi büyüktür.

 

 Uzm. Psk. Gamze Selin Taşkeli

02102018

    Yeme yemek her çocuğun gelişimsel anlamda önemli bir ihtiyacıdır. Yeme alışkanlığı çocuğun bireyselleşmesine, o gün içinde bulunduğu duygudurum durumuna göre ve motor gelişimine göre farklılıklar gösterebilir. 2-3 yaşında yeme alışkanlıkları oluşmaya başlar. Çocuk bağımsızlığını kazanmaya başladıkça yemek ile ilgili kararları da kendisi kontrol etmek ister. Ne zaman ne kadar yiyip yemeyeceğine kendisi karar vermek ister. Bu süreçte anne ile çatışma başlar.

 

Öncelikle yapmanız gereken bu konuda inatlaşmamaktır. Çocukla inatlaşıp mücadeleye girmemeniz en doğrusu olacaktır. Yapılması gereken, doğru model olmaktır. Yani, yemek saatlerinde ailecek yemek masasında bulunmak, herkesin yiyeceği kadar yemeği tabağına alması, tabağını bitirmesi örnek olacaktır.  Yemek saatleri önceden belirlenmelidir ve çocuğun oyununa göre revize edilmemelidir. Çocuk bir sure sonra yemek saatini öğrenecek ve yaptığı aktiviteleri, ilgilendiği işleri ona göre ayarlayacaktır.

 

Yine de yemek masasına gelmiyorsa ya da bir süredir istikrarlı davranmanıza ragmen yemek yemeyi reddediyorsa, inatlaşmayın, kızmayın. Ancak burada başka yemek alternatifi sunmamanız asıl mesajı alması için faydalı olacaktır.  Yemek, yemek masasında yenir ve her insanın, her çocuğun gelişmesi için doğal bir ihtiyaçtır.

 

Yemek saati dışında yemek yemek ister ise, yemekleri yemek saatinde yediğinizi ve bir sonraki yemek saatine kadar beklemesi gerektiğini güzelce anlatabilirsiniz (sana demiştim, yemek yok, beklemek zorundasın.. gibi haklı olduğunuzu gösterir cümlelerle değil). Motivasyon olması için de bir sonraki yemek saatinde de çocuğun sevdiği yemekleri yapabilirsiniz. Yiyeceği miktar kadar yemeği tabnağına alması çocukta, tabağından ve kendi beslenmesinden sorumlu olduğu hissiyatını yaratabilir.

 

Bu konudaki istikrarınız, davranışın oluşmasında ve yerleşmesinde asıl etkili olacak olan faktördür.

Psikolog Gamze Taşkeli

12092018

   Çocuğun eğitim hayatındaki ilk basamak şüphesiz anaokuludur. Anaokulu sürecini nasıl geçirdiği, ilk gün nasıl ve ne duygularla başladığı, yaşadığı olumsuzluklar tüm eğitim sürecine olumlu ya da olumsuz etkileri bulunuyor. Anne ve babalar için de yeni olan bu dönemde yine ailelere önemli görevler düşüyor.

 

   Anaokuluna ilk kez başlayan çocuk için anaokulu, anne ve babadan gerçek anlamda ‘ilk kez ayrılma’ durumudur. Çocuk ilk kez başka çocuklarla büyük ve yabancı bir yerde bulunacak ve uyum sağlamaya çalışacaktır. Bu durum çocuk için kendi içerisinde yeni bir döneme geçiştir. Ancak unutulmamalıdır ki anaokulu okul öncesi eğitimin önemli bir parçasıdır ve orada çocuklara dili geliştirme, beraber toplulukta yaşama, hareket etme ve kendini dil ve beden ile ifade etme, dünyayı keşfetme, etrafında olan olaylara duyarlı olma, empati yeteneği, hayal gücü, yaratıcılık olanakları gibi pek çok konuda eğitim verilmektedir.

   İlk yapılması gereken çocukla okula başlama konusunda konuşulmalıdır. Çocuğa artık büyüdüğünü, yaşıtları gibi okula gideceğini, orada bir çok şey öğreneceğini, oyunlar oynayacağını açık bir dil ile anlatmak gerekir. Yeni oyunlar, şarkılar öğreneceğini bilmesi, başka çocuklarla da oynayacağını bilmesi, resim yapma, dans etme gibi aktivitelere katılacağını bilmesi ilgisini çekmesi ve direnmemesi için faydalı olabilir.

   Diğer bir önemli nokta ise sizin onunla okulda olamayacağınızı bilmesidir. Okulun yalnızca çocuklar için bir yer olduğu, onu sabah bırakacağınızı ve bir miktar süre sonra ( zaman algıları oturmadığı için el ile gösterilebilir ‘şu kadar zaman sonra’ gibi )almaya geleceğiniz net bir şekilde anlatılmalı.

   Okuldan ayrılırken, gittiğinizi bilmesi gerekir. Çocuğu oyunla oyalayıp o görmeden okuldan çıkmanız, farkına vardığında ‘kandırılmışlık ve terkedilmişlik’ hislerini tetikleyebilir.  Bu da, sonraki süreçte okula alışması, uyum sağlaması ve güven duyması gibi konularda olumsuz etkiler yaratabilir.

   Gün sonlarında, özellikle ilk gün sonunda, akşam evde o gün neler yaptığı, nasıl hissetiği sorularak çocuğun önemsendiğinin ve yaşadıklarına karşı merak, ilgi duyulduğunun hissettirilmesi psikolojik gelişimi için faydalı olacak ve aile içi iletişimi de arttıracaktır.

Gamze Köksal Taşkeli

Psikolog

04092018

Oryantasyon programı çocuklar kadar büyükler için de gerekli ve yararlıdır. Burada esas konu çocuğun anneye bağımlılığı değil, annenin çocuğa ne kadar bağımlı olduğudur. Doğal olarak yaşamın ilk yıllarında çocukla anne arasında duygusal ve fiziksel olarak kuvvetli bir bağ oluşur. Anne ve çocuk birbirlerini bir bütün olarak algılar. “Ben” yerine “biz” diye düşünüp biz diye yaşarlar. “Yemeğimizi yiyelim”, “Şimdi top oynayalım” gibi. Böyle bir alışkanlıktan kurtulmak kolay değildir. Bu durumlarda annenin artık çocuğun büyüdüğünü, kendi ayakları üzerinde durmayı öğrenmek zorunda olduğunu ve ne kadar çabuk hayata alıştırırsa o kadar iyi bir şey yapmış olacağına inanması gerekmektedir. Bütün bunları yaparken annenin sakin sabırlı ve olması esastır. Bu süreç içerisinde okulun içine girebilmek ve çocuğun nasıl bir ortamda olacağını görmek, aileye güven verir ve anne babayı rahatlatır.

Çocuğunuz bu süreçte;

• Kolay uyum sağlayabilir ve bu durumu okul yaşantısı süresince devam ettirebilir.
• Başlangıçta kolay uyum sağlayabilir ancak devam eden süreçte tepki verebilir.
• İlk günden itibaren uyum sağlamakta zorlanabilir ve süreç beklenenden uzun sürebilir.

Ancak çocuğumuz hangi gruba dahil olursa olsun bizler için doğal ve olağan olan bu süreç; sizler tarafından da anlayış ve sabırla karşılandığında sonuç çocuk-ebeveyn ve okul açısından sevindirici olacaktır.
 
Oryantasyon Süreci Nasıl İşler?


Bu süreçte çocuklarımızın okul yaşantılarına uyumları sağlıklı ve güvenli bir okul ortamında; duyarlı, sıcak ve deneyimli eğitimciler eşliğinde akademik yıl başlamadan bir hafta önce giderek artan sürelerle bizlerin yaşantısına dâhil olacak şekilde planlanmaktadır. Başlangıçta çocuk birebir öğretmeniyle olur ve çocuğun istekleri doğrultusunda bir oyun ortamı hazırlanır. İlk gün yetişkin çocuğa eşlik edebilir. İlerleyen günlerde yetişkin-çocuk ilişkisi yavaş yavaş sınırlandırılır ve çocuk yetişkinden ayrılığa hazırlanmış olur.
Bu döneme katılamayan veya yıl içinde okulumuza yeni katılan çocuklar için yine kendi grup öğretmenleri ve uzman pedagog/psikolog gözetiminde her gün çocuğun okulda kalma süresi uzatılarak uyumu sağlanır.

Arzu BAHÇECİOĞLU
       Kurucu

 

09052018

Oyun, çocuğun sınırsız hayal gücünün dışavurumu, yaşamının doğal bir parçasıdır. Çocuklar oyun sırasında eğlenirler, tüm enerjilerini, ilgilerini oyun üzerinde yoğunlaştırırlar. Hata yapmaktan korkmadıkları için oyun oynarken rahattırlar ve bu süreçten doğal olarak pek çok deneyim edinirler. Çocuk, oyunla çevresini ve kendini tanır, bilgi ve beceriler edinir. Arkadaşlarıyla oynarken onlarla ilişki kurar. Oyunda aldığı roller sayesinde dünyaya başkalarının penceresinden bakmayı, dünyayı diğerlerinin gözünden yorumlamayı öğrenir. Oyun, çocukluk çağında öğrenme ve sağlıklı gelişimin önemli bir aracıdır ve aslında çocuk için oyundan daha zevkli ve etkili bir öğrenme aracı da yoktur. Anaokullarının bu dönemde hedefledikleri kazanımları oyun yoluyla çocuklara deneyimletmeleri de mümkündür.

Arzu Bahçecioğlu
Kurucu

09052018

“0-6 yaş arası çocuğun gelişiminde aile birinci derecede önem taşır. Ancak aile tek başına çocuğun bu dönemde gereksinimlerinin karşılanması ve gelişiminin desteklenmesi için yeterli değildir. Çocukların bu dönemde hem aile ile hem de okul öncesi eğitimle kendi yaş gruplarıyla sosyalleştiği bir ortama ihtiyacı vardır. 
Okul öncesi eğitiminde uygun ortamlara sahip eğitim ortamı oluşturulduğunda, çocukların gelişim basamakları olan bedensel, psiko-motor, sosyal-duygusal, bilişsel ve dil gelişimini hızlı, başarılı bir şekilde tamamlamalarını, ileri ki yaşantılarında ise, saygı, sevgi, güven, sorumluluk, çevresine ve topluma karşı duyarlı, farkındalığı yüksek, mutlu ve nitelikli bireyler yetişmesini sağlar.”

Arzu Bahçecioğlu
Kurucu